Enflasyonla Mücadelede Yöntem Ne Olmalı?

Altınbaş Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü, kur – faiz – enflasyon ilişkisini inceledi. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’nin yönetiminde yürütülen çalışmada, mevcut tablo ortaya kondu.

Altınbaş Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi, araştırma görevlileri Ahmet Tuğşad Doğukan ve Emrullah Vermez ile kur – faiz – enflasyon ilişkisini incelediklerini, elde ettikleri sonuçları, yazdıkları makalede ortaya koyduklarını anlattı; makale ile ilgili bilgi verdi.

Yapılan faiz artışlarının etkilerini, 6-18 aylık vadelerde görmeyi beklemekle birlikte, para ve maliye politikaları açılarından ekonomi yönetiminin mevcut haliyle olumlu bir görünüm çizdiğini söyleyen Prof. Dr. Işın Çelebi, “Bir ülkenin refahındaki kalıcı artış, sadece para ve maliye politikalarında elde edilen kazanımlarla olamaz aynı zamanda yapısal alanlarda da yapılacak reformlarla mümkün kılınabilir.” dedi.

Ekonomi yönetiminin üretimde verimlilik ve inovasyonu, kurumları güçlendirmeyi ve toplumsal kalkınmayı önceleyen orta vadeli bir politika bakışı geliştirilmesini öneren Prof. Dr. Işın Çelebi, “Bu açıdan politikalara girdi sağlayacak bir bilgi birikimine sahip olup, veriye dayalı politikalar üretilmesini sağlayacak yetkin insan kaynağı ve organizasyon kapasitesine ihtiyaç var.” değerlendirmesini yaptı.

Işın Çelebi’ye göre bu, sadece ekonomi alanı için değil eğitim ve sağlık başta olmak üzere ülke yönetiminin her alanında yapılan politikaların başarısı açısından kritik önem taşıyor. Esas çözülmesi gereken ana problemi 3 maddede ifade eden Çelebi, sorunun çözümünü, orta ve uzun dönemli kalıcı olması gerektiğini anlattı. Buna göre,

    1. Rekabet gücünün yükseltilmesini sağlamak,
    2. Verimlilik göstergelerinin geliştirilmesinin temin edilmesi
    3. Üretkenliğin arttırılması

Çelebi’ye göre, ancak bunların sonucunda orta vadede piyasalarda kalıcı denge oluşabilir. Sadece kur – faiz – enflasyon ilişkisi üzerinden çözüm üretmeye çalışmanın, bir ölçüde kısa vadeli düşünmek olduğunu vurgulayan Çelebi şöyle konuştu:

“O anın problemini çözecek 30 – 90 günlük süreler kısa süreli çözümler yerine, kur – faiz ve enflasyonda orta vadede piyasalarda kalıcı denge oluşturulması gerekiyor. Teknik donanımı zayıf olan ülkelerde, imalat sanayinin güçlenmesi gerekir. Bugün imalat sanayimizin ihracatının dünya ticareti içindeki payı %1 civarındadır. Bu oran hemen hemen uzun zamandır hiç değişmedi. Kısa vadeli yaklaşımlarla emeği ucuzlaştırarak satmak, çözüm olmaktan öte ciddi sorunlar getirir.”

Kur – faiz – enflasyon ilişkisini tek tek ele almanın doğru sonuçlar vermediğini tespit ettiklerini söyleyen Çelebi’ye göre, bu temel değişkenleri eş zamanlı ve senkronize bir bütünlük içinde ele almak gerekiyor. Çelebi, kur – enflasyon – faiz ilişkisinde tek başına kur – enflasyon etkisinin sınırlı olduğunu gördüklerine işaret ederek, işin denklemini ve tarihsel sürecini şöyle anlattı:

“1950’den bu yana ekonomik göstergeleri incelediğimizde döviz arzıyla “enflasyon – faiz – kur” arasında doğrudan bir ilişki olduğunu görüyoruz. Döviz kurunun yükselmesinin, enflasyonun yükselmesine doğrudan etkisinin maksimum %15 – 20 düzeyinde olduğu görülmektedir. Bu ilişki, özellikle 2000 yılından sonra daha açık görünmektedir.

AB tam üyelik yolunda doğrudan yabancı sermaye girişinin arttığı yıllarda (2005 – 2006 – 2007 – 2008 yıllarında) enflasyon artışı (GSMH deflatörü olarak):

  • 2002 yılında %37,60,
  • 2003 yılında %23,30,
  • 2004 yılında %12,40,
  • 2005 yılında %7,10,
  • 2006 yılında %9,40,
  • 2007 yılında %6,20’ye gerilemiştir.

Bu tarihlerde doğrudan yabancı sermaye girişi:

  • 2005 yılında 10 milyar USD,
  • 2006 yılında 20,1 milyar USD,
  • 2007 yılında 22 milyar USD,
  • 2008 yılında 19,9 milyar USD giriş olmuştur.”

Bu yapının 2018 yılına kadar sürdüğünü belirten Çelebi, 2018 – 2021 – 2022 ve 2023 yıllarında ise döviz şoku yaşandığını kaydederek şunları söyledi:

“2018 sonrasında ve 2019 yılından itibaren doğrudan yabancı sermaye girişi, 10 milyar USD düzeyine geriliyor ve enflasyon %15 – 20 düzeyine yükseliyor. 2022’de enflasyon %72’ye çıkıyor. 2023 yılında %67,5 düzeyinde seyrederken, doğrudan yabancı sermaye girişi 10,6 milyar oluyor. Bunun yaklaşık 3,6 milyar USD gayrimenkul yatırımları, 5,6 milyar USD yatırım sermayesi mallarına dönük gerçekleşiyor.”