Deprem Davalarına Olası Kast Önerisi​

Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sınar, binlerce can kaybı ve büyük yıkıma neden olan 6 Şubat depremi sonrasında sorumluların gerekli cezayı alabilmeleri için yargılamada ‘olası kast’ı önerdi.

6 Şubat ve devamı depremlerde resmi rakamlara göre 11 ilde toplam 5 milyon 649 bin 317 konuttan, 1 milyon 929 bin 313'ü hasar aldı, 2 milyona yakın konut hasar gördü. Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Hasan Sınar, yıkılan her bir binadan tek tek delil tespiti yapılabilmesinin kolay bir süreç olmadığına dikkat çekti.

 

Prof. Dr. Hasan Sınar, her yere yetişebilmelerinin mümkün olmadığını ve tüm binalarda delil tespiti ve muhafazası yapılamadığını dile getirerek, “Yine de 17.000'den fazla yurttaşın yaşamını yitirdiği 1999 Büyük Marmara Depremi'nin ardından yürütülen soruşturma süreçleriyle kıyaslandığında gerek Adalet Bakanlığı'nın gerekse Hakim ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) büyük bir gayret ve özen içerisinde delil toplama faaliyetine odaklandığını söyleyebiliriz." dedi.

 

Depremden sonraki soruşturma sürecini anlatan Prof. Dr. Hasan Sınar, “Adalet Bakanlığı depremden etkilenen illerdeki cumhuriyet başsavcılıkları bünyesinde Deprem Suçları Soruşturma Bürosu oluşturdu. Bu bürolara kaydırılan cumhuriyet savcıları, ölümlerin yaşandığı binalarda ivedilikle delil araştırması faaliyetine giriştiler." dedi.

 

Sınar, bu kapsamda, her bir dosyada binanın yıkılmasına sebebiyet veren temel faktörlerin belirlenmesi için uzman bilirkişilere başvurulduğunu belirterek, “Özellikle beton, karot ve donatı örneklerinin incelenmesinde İstanbul Teknik Üniversitesi'ndeki uzman akademisyenlerin ve binanın yıkılmasına ilişkin sorumluların belirlenmesine ve kusur derecelerinin tespitine ilişkin olarak ise Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin uzman bilim insanlarının ön plana çıktığı çok önemli bilirkişi raporları dosyalara girdi. Cumhuriyet savcılıkları tarafından yürütülen bu soruşturma faaliyetleri 2023 yılının son aylarında büyük ölçüde tamamlandı ve iddianameler düzenlenmeye başladı." bilgilerini paylaştı.

 

Prof. Dr. Hasan Sınar, 2024 yılı itibarıyla çok sayıda dosyada iddianamelerin kabul edilmesiyle birlikte, kovuşturma evresine geçildiğini anlatarak, “Kovuşturma evresinde, soruşturma evresinden farklı olarak, tüm işlemlerin duruşmaların kamuya açık şekilde gerçekleştirilmesi ve bu yargılama faaliyetinin neticesinde, depremde ölümlerin yaşandığı her bir binanın sorumluları hakkında 'hüküm' verilmesi sağlanmalı." dedi.

 

İddianamelerin çoğunun “bilinçli taksirle öldürme" suçu kapsamında düzenlendiğini dile getiren Prof. Dr. Hasan Sınar, “Yıkılan binaların sorumlularının, Deprem Yönetmeliği'ne aykırılık taşıyan o binanın bir deprem olması halinde yıkılabileceğini ve binada bulunanlar yönünden ölüm neticesinin doğabileceğini öngördükleri ancak bu neticeyi istemedikleri için, bilinçli taksirle hareket ettikleri kabulüyle bu iddianameler tanzim edildi. Bu, Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatları ile uyumlu, hatta trafikte işlenen suçlar başta olmak üzere, farklı alanlarda da yaygın bir uygulama. Ama yanlış. Bu tarz durumlarda “bilinçli taksir" suçlaması tıpkı trafik suçlarında savunulduğu gibi, deprem davalarında da “olası kast" olarak ele alınmalı" diye konuştu.

 

Altınbaş Üniversitesinden Hasan Sınar'a göre, bir binayı deprem yönetmeliklerine aykırı olarak inşa eden veya bu binaya ilişkin önleme/tespit/denetim görevini yerine getirmeyen sorumlular, olası bir deprem halinde o binadakiler yönünden doğabilecek ölüm neticesini yalnızca öngörmüyor, aynı zamanda bu neticenin doğabileceğini kabul ediyor, göze alıyor ya da en azından bu neticeye kayıtsız kalmak suretiyle fiili işlemeye devam etmiş oluyorlar.

 

“Trafikte işlenen suçlar için yıllardır savunduğumuz bu tez, yargı mercileri tarafından deprem davalarında öncelikli olarak değerlendirilmeli ve uygulanmalı." diyen Hasan Sınar, bunun için Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay'ın deprem davaları önlerine geldiğinde, olası kast olarak değerlendirerek bir içtihadî değişime imza atmaları gerektiği görüşünü dile getirdi. Hasan Sınar, kamu vicdanının ancak bu şekilde tatmin edilebileceğini dile getirerek bir örnekle konuya açıklık getirdi:

 

“Deprem davalarında iddianamelerin bilinçli taksirden düzenlendiğini belirttik, yargılama neticesinde mahkumiyetlerin de aynı şekilde bilinçli taksirden ortaya çıkması halinde manzara şu olacak. Taksirle öldürme suçunun kanundaki cezası (TCK md. 85) 2 yıldan 5 yıla kadar; mahkemenin temel cezayı, rutin uygulandığı üzere, alt sınırdan 2 yıl olarak belirlediği vakıada, bilinçli taksir (TCK md. 22/3) nedeniyle ceza 1/3'ten yarısına kadar artırılacak. Diğer bir deyişle, bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olan sorumlunun alacağı ceza kaba hesapla yalnızca 3 yıldan ibaret olacak.

 

Oysa aynı deprem davasında, iddianamenin aksine mahkemenin, bizim savunduğumuz teze uygun olarak, olası kastın varlığını kabul ettiğini düşünelim. Bu takdirde artık taksir değil, kast hükümleri uygulanacaktır. Buna göre, kasten öldürme suçunun kanundaki cezası (TCK md. 81) müebbet hapis cezasıdır ve bu suçun olası kast ile işlenmesi halinde ise, TCK md. 21/2 uyarınca olası kastla bir kişinin ölümüne neden olan sorumlunun alacağı ceza, en az 20 yıl hapis cezası olacaktır."

 

Hasan Sınar, deprem davalarında mahkemelerin olası kast hükümlerine göre uygulama yapmalarının yalnızca sorumluların “yatarı dahi olmayan" küçük cezalar ile kurtulmalarını engellemekle kalmayacağını; aynı zamanda caydırıcı nitelik kazanacağına işaret etti. Sınar, “Böylece Türk ceza adaleti sistemine olan güvensizliğin de bir nebze olsun düzeltilmesi sağlanır." dedi.

 

Ceza infaz sistemine cezasızlık kültürünün egemen olduğunu söyleyen Hasan Sınar, “Hapishanelerdeki yoğunluğu azaltmak maksadıyla, 'örtülü af yasası' uygulamaları ile kişilerin cezalarının yalnızca cüzi bir kısmını çektikten sonra salıverilmeleri gelenek halini aldı. Bu nedenle Türkiye'de bir sanık herhangi bir suçtan hapis cezası aldığında, mahkemenin verdiği ceza miktarını önemsemez, onun için önem olan cezanın 'yatarının ne kadar olduğu'dur." değerlendirmesini yaptı.

 

Halen görülmekte olan deprem davalarında verilecek mahkûmiyet kararlarında da benzer bir riske dikkat çeken Hasan Sınar, “Deprem davalarında yeni başlayan yargılamalar hele bilinçli taksir mahkumiyetleri ile neticelenirse, bugün tutuklu yargılananlar da dahil olmak üzere tüm hükümlülerin çok kısa sürede aramıza dönmeleri sürpriz olmaz." uyarısını yaptı. Sınar, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

 

  1. Deprem suçlarında “olası kast" temelinde bir cezalandırma sistematiği kurulmalı.
  2. Deprem davalarındaki sorumluları da kapsayacak şekilde “örtülü af kanunları" çıkarılmamalı.
  3. Yargılamaların zaman içerisinde önemini kaybetmemesi için sürekli ve tavizsiz bir kamuoyu baskısı oluşturulmalı.​

​​