“Teknolojiye teslim olan değil, teknolojiyle anlam bulan insanlara ihtiyacımız var”
Altınbaş Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Buket Aksu "Gelecekte teknik bilgiden önce empati ve farkındalık kazanacak" sözleriyle sosyal ve duygusal yetkinliklerin gelecekte fark yaratacağını belirtti.
Dijitalleşen dünyada yapay zeka insan hayatının her alanına dokunuyor. Ancak bu dönüşümle birlikte azalan bir şey var: insanî bağlar, empati, farkındalık ve ilişki becerileri. Altınbaş Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Buket Aksu da insanı ayakta tutan ve gelecekte fark yaratacak tek beceri setinin sosyal ve duygusal yetkinlikler olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Aksu’ya göre bu beceriler, sadece kişisel başarıyı değil; sağlıklı bir toplum, sürdürülebilir kurumlar ve barışçıl bir gelecek için de vazgeçilmez.
Dijitalleşen dünyada unutulan bir yetenek: İnsan olmak
Yapay zeka ve otomasyonun yükselişiyle birlikte birçok sektörde görev tanımları, iş süreçleri ve beklentiler değişiyor. Bugün algoritmalar bir mühendis gibi hesap yapabiliyor, bir editör gibi metin üretebiliyor, bir sanatçı gibi tasarım yapabiliyor. Ancak ne bir duyguyu anlayabiliyorlar ne de bir göz temasının değerini biliyorlar.
"Teknolojiye teslim olan değil, teknolojiyle anlam bulan insanlara ihtiyacımız var" diyen Prof. Dr. Buket Aksu, işte tam da bu noktada sosyal ve duygusal becerilerin yaşamsal önemine dikkat çekerek, “Bu beceriler, insanın duygusal zekâsı, öz farkındalığı, başkalarıyla kurduğu ilişki ve sorumlu karar alma gücünü kapsıyor” diye konuştu.
Bu becerilerin yalnızca iş yaşamında değil, çocuk gelişiminden eğitime, hatta toplumun genel sağlığına kadar uzanan bir etkisi olduğunu vurgulayan Aksu, duygusal okuryazarlığın erken yaşlarda kazandırılması gerektiğini belirterek, “Bir çocuk yalnızca bilişsel anlamda değil, duygusal olarak da beslenerek büyümelidir. Bu beceriler çocuklukta gelişmediğinde, bireyler ileriki yaşamlarında hem kendileriyle hem çevreleriyle sağlıklı bağlar kurmakta zorlanır,” dedi.
Sosyal ve duygusal beceriler neden kritik hale geldi?
“Pandemi ile birlikte dijitalleşme hızlandı ama insan ilişkileri zayıfladı. Sosyal temas azaldıkça, empati kurma yetimiz de aşındı,” diyen Aksu sözlerine şöyle devam etti:
“Sadece bireysel yalnızlıklar değil, kurumsal çatışmalar ve toplumsal kutuplaşmalar da bu zayıflamanın sonucu. Araştırmalar gösteriyor ki; iş yerlerinde ekip içi iletişim problemleri, yüksek çalışan sirkülasyonu ve düşük bağlılık oranları çoğunlukla teknik değil, sosyal beceri eksikliklerinden kaynaklanıyor. Aynı şekilde öğrencilerin akademik başarılarının sürdürülebilir olması da öz düzenleme, motivasyon ve ilişkisel becerilerle doğrudan bağlantılı.”
“Toplumun iyileşmesi, sadece ekonomik veya yapısal politikalarla değil; bireylerin duygusal donanımıyla da mümkün,” diyen Prof. Dr. Aksu, “Aynı zamanda bu beceriler, toplumsal barışın ve kriz yönetiminin de temel taşlarını oluşturuyor. Duygusal zekâsı yüksek bireyler; çatışmaları tırmandırmak yerine çözüm üretmeye, farklılıkları tehdit olarak görmek yerine zenginlik olarak kabul etmeye meyilli oluyor. Toplumun iyileşmesi, sadece ekonomik veya yapısal politikalarla değil; bireylerin duygusal donanımıyla da mümkün,” dedi.
CASEL Modeline neden başvuruluyor?
Sosyal ve duygusal öğrenmenin bilimsel temele oturtulması için dünyanın önde gelen kurumlarından biri olan CASEL (Collaborative for Academic, Social, and Emotional Learning), bu konuda sistematik bir çerçeve sunuyor. Prof. Dr. Buket Aksu da bu modelin hem okul öncesinden üniversiteye hem de iş dünyasına kadar her alanda uygulanabilir bir yapı sunduğunu aktararak beş boyutu şu şekilde aktardı:
CASEL Modeline göre sosyal ve duygusal öğrenmenin beş boyutu
- Öz Farkındalık (Self-awareness): Kendi duygularını, güçlü ve zayıf yönlerini tanımak. Kendisini tanımayan bir birey, başkalarına karşı da sağlıklı bir tutum geliştiremez.
- Öz Yönetim (Self-management): Stresi yönetmek, hedefler belirlemek ve bu hedeflere duygusal dalgalanmalara rağmen ulaşabilmek.
- Sosyal Farkındalık (Social awareness): Farklı kültürlere, düşünce yapılarına, bireysel deneyimlere duyarlı olmak. Aksu’ya göre bu, çok kültürlü toplumların bir arada yaşayabilme becerisidir.
- İlişki Becerileri (Relationship skills): Sağlıklı iletişim kurmak, iş birliği yapmak, çatışmaları yapıcı şekilde çözümlemek. Bu beceri, yalnızca bireyler için değil, kurumlar için de rekabet avantajı sağlar.
- Sorumlu Karar Verme (Responsible decision-making): Etik ilkeler doğrultusunda doğruyu ayırt edebilmek. Teknolojinin sunduğu sınırsız seçenekler arasında insanca karar verebilmek.
İnsani beceriler, geleceğin en büyük yatırımıdır
Prof. Dr. Buket Aksu ayrıca 21. yüzyılın en büyük lüksünün zaman değil; anlamlı ilişkiler ve derin bağlar kurabilme yetisi olduğunu söyleyerek, “Sosyal ve duygusal beceriler, bu bağları kurmanın, sürdürmenin ve dönüştürmenin anahtarıdır. Bir toplumda ne kadar yapay zekâ varsa, o kadar da duygusal zekâya ihtiyaç vardır. Bu alandaki eğitimler bireysel gelişimin ötesinde, toplumsal barış, dayanışma ve refah için de zorunlu,” dedi.
Bugün eğitimciler, yöneticiler, karar vericiler ve ebeveynler olarak önümüzde duran soru şu: ‘Geleceği robotlara mı, yoksa duygusu olan insanlara mı emanet edeceğiz?’ Cevabın yönü açık: Duygular, anlam ve bağ kurma yetisi sadece insanın tekelindedir. Bu yüzden sosyal ve duygusal becerilerin geliştirilmesi, hem bireylerin hem toplumların sürdürülebilirliği için stratejik bir yatırımdır.