Akademide kadının rolüne dair bir iyi, bir kötü haber!

Altınbaş Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, “Kadınların akademide daha görünür hale geldiğini görüyoruz." diyerek akademide kadının rolüne değindi.

Türkiye’de kadınların akademik hayattaki rolünü değerlendiren Altınbaş Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, “Kadınların akademide daha görünür hale geldiğini görüyoruz ki bu hepimiz için sevindirici bir gelişme. Ancak istatistiklere baktığımızda kadınların akademiye güçlü bir başlangıç yapmalarına rağmen maalesef yükseldikçe sayılarının azaldığını görüyoruz” diye konuştu.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında konuyu farklı bir açıdan ele alarak ülkemizde akademik kariyer tercih eden kadınların durumunu inceleyen Prof. Dr. Şirvanlı, kadınların akademide daha görünür hale geldiğini söyledi. Prof. Dr. Şirvanlı, “Türkiye’de üniversite sıralarındaki kız öğrencilerin oranı %51,7’ye yükseldi. Kadın akademisyen oranı ise %46,4 ile Avrupa ve OECD ortalamasını geride bıraktı. Bugün artık ders veren, araştırmalar yapan ve akademiye yön veren kadınların sayısı her zamankinden fazla. Bu, hepimiz için sevindirici bir gelişme!” diye konuştu.

Tablo o kadar da “pembe” değil!

Akademiye ‘güçlü bir başlangıç’ yapan kadınların çizdiği pembe tabloya rağmen kariyerin devamına dair sorunlar olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Şirvanlı, “Kadın akademisyenler, akademiye güçlü bir başlangıç yapmalarına rağmen, yükseldikçe sayıları azalıyor. Akademik yolculuğun ilk basamağı olan araştırma görevlisi pozisyonunda kadın oranı %53,8. Ancak doktor öğretim üyeliğinde bu oran %47,4’e, doçentlikte %41,8’e, profesörlük seviyesinde ise %34,3’e düşüyor. Bu tablo açıkça gösteriyor ki ‘bugünün kadın araştırma görevlisi’, ‘yarının kadın profesörü’ olamıyor. Yani kadın akademisyenler bir noktaya kadar hızla ilerleyebilirken, bir noktadan sonra sistem onların önüne görünmez engeller koyuyor” dedi.

Üst yönetimde neler oluyor?

Prof. Dr. Şirvanlı, dekanlık, rektörlük ve üniversite yönetimleri gibi akademik karar mekanizmalarına bakıldığında tablonun daha da düşündürücü bir hal aldığına dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Üniversitelerde dekanların sadece %18’i, rektörlerin ise %8’i kadın. Akademiye böylesine güçlü bir giriş yapan kadınların, yönetim kadrolarında da hak ettikleri şekilde daha fazla yer almaları doğal bir beklentidir. Durum, akademinin en üst kademelerinde de farklı değil. Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) 19 üyesinden yalnızca 3’ü, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Yönetim Kurulu’nda ise 11 üyenin yalnızca 1’i kadın. Kadın akademisyenler akademinin her alanında güçlü bir şekilde varlık gösterse de, karar alma süreçlerinde hâlâ yeterince temsil edilmiyor”.

Güzel bir başlangıç, ama yeterli mi? 

Kadın akademisyenlerin sayısındaki artışın gelecek açısından umut verici olduğunu da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, “Ancak akademide sadece var olmak yetmez; unvan yükseldikçe kadınların sayısındaki düşüş göz ardı edilmemeli. Toplumsal düzeyde varlığını sürdüren cam tavan, kadın akademisyenlerin yükselme süreçlerinde önemli bir engel oluşturuyor ve bu durum yalnızca bireysel kariyerleri değil, akademinin ve bilimin geleceğini de doğrudan etkiliyor. Gerçek akademik eşitlik, yalnızca sayılarla değil, fırsatlarla da ölçülmeli. Akademinin ilerlemesi için, kadın akademisyenlerin önündeki görünmez engelleri aşabileceği adil bir sistem inşa edilmeli” diye konuştu.