Kadın Emeği Sanatla Buluştu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kadın emeği sanatla buluştu. Altınbaş Üniversitesi 8 Mart’ı geçmişten günümüze kadın emeğini sembolize eden eserlerin yer aldığı sergi ve kadının sanat tarihindeki yerini konu alan bir söyleşiyle kutladı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ithafen kadın emeğinin konu edildiği serginin açılışını Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Argun Karacabey yaptı. Etkinliğe akademisyenler, öğrenciler ve sanatseverler katıldı.

Sergide geçmişten günümüze kadın emeğini temsil eden heykeller, 100-150 yıllık el yapımı işlemeler, dokuma işleri, resim ve fotoğraflar gibi sembolik ürünler sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

Altınbaş Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin düzenlediği serginin açılışı sonrasında, sanatçı Şükran Moral’ın konuk olduğu “Çağdaş Sanatta Kadın Temsili Üzerine” adlı söyleşi gerçekleşti. Sanat Tarihi Uzmanı Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Fırat Arapoğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı söyleşide, sanat tarihinde kadın sanatçıların temsiliyet sorununa, ayrımcılık masaya yatırıldı.

Sanatçı Şükran Moral, sanat hayatı boyunca tutuculuk ve tabularla mücadele ettiğini anlatarak, “Dünyadaki ırkçılık ve gerici tutumlarla savaştım, savaşıyorum. Problemlere doğrudan işaret etmek lazım. Dünyada daha kırılacak çok tabu var.” dedi.

Performanslarında hayatta en çok korktuğu konulara işaret ettiğini belirten Şükran Moral, “Aklını kaybetmek beni çok korkutur. Yıllar önce Bakırköy Akıl Hastalıkları Hastanesi’nin kadın bölümüne girerek yaptığım röportajlarda buna dikkat çekmek istedim. 30 yıldır orada olan ve neden orda olduğunu bilmeyen kadınlar vardı.” diye konuştu.

Altınbaş Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurcan Perdahçı konuşmasında, kadın emeğine vurgu yapan serginin ilgi çektiğini dile getirerek, “Sanatın yaygınlaşması, o ruha sahip kişiler tarafından yayılması biraz emek isteyen bir kültür olayıdır.” dedi.

Kadının önemli konumlarda olduğu bir tarihe sahip coğrafyada yaşadığımıza dikkat çeken Prof. Dr. Nurcan Perdahçı, ”Bu coğrafyada Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ve kadına gelişmiş pek çok ülkeden daha önce seçme ve seçilme hakkını tanıdı. Bugün geldiğimiz noktada maalesef hala daha cam tavanlar, cam asansör gibi kavramların genel geçer bir durumda olduğu, her gün bir kadının öldürüldüğünü duyduğumuz bir süreçteyiz.” değerlendirmesini yaptı.

8 Mart’tan önce Osmanlı Devleti zamanında bir kadın hak mücadelesi olarak tarihe geçen ‘tarak yağması’ olayını hatırlatan Prof. Dr. Nurcan Perdahçı, “Kadın her zaman hak mücadelesi vermiştir.” dedi.

Prof. Dr. Perdahçı, “Dünya kadın hareketlerine bakıldığında 8 Mart, 1957’de Amerika’da tekstil kadın işçilerinin çalışma şartları dolayısıyla yaptıkları grevle başlayan bir yangın olarak tarihe geçmiştir. Ama aynı şekilde Anadolu’da Uşak’ta 13 Mart 1908 tarihinde bir ‘tarak yağması’ olayı tarihe geçmiştir ki Osmanlının ekonomik bakımdan en zarar gördüğü bir kadın hareketi, bir grevdir. Haksız yere ücretlendirilen halı dokuyucu kadınların çıkarttığı bir grev bu ve 3 İngiliz firmasının kapanması ile sonuçlanan bir tarihsel olay. Bütün bunların ışığında bugün de baktığımızda kadının erkeğin yan yana, ayrım olmaksızın, biri olmazsa diğerinin olmayacağı savından yola çıkarak hep beraberce bir günü anma amacıyla bu etkinlikleri düzenledik diyebiliriz.” diye konuştu.

Sanat tarihçisi ve Altınbaş Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Fırat Arapoğlu ise geçmişten bugüne sanat tarihinde kadının yerine dair değerlendirmelerde bulunduğu konuşmasında, “Kadın sanatçıların tarihte yaşadığı problemler her ne kadar bugün nispeten arzu edilen konuma gelmiş gibi gözükse de hala kadın sanatçıların sayısındaki azlık ve kadınların sanattaki temsili konusunda problemler var.” dedi.

Uzunca bir süre resim, heykel, mimarlık gibi başat alanlarda erkek üretiminin kodlandığını anlatan Arapoğlu, “Bu Rönesans zamanından bu yana böyleydi. Ta ki 1970’lerde ikinci dalga feminizm mücadelesine kadar. Bu süreçteki mücadeleyle birlikte bizler, bazı sanat tarihçilerinin çağrısı ile kadın çalışmalarının yavaş yavaş arttığına şahit olduk. 1980’lerde Birleşik Devletler’de büyük müzelerin açtığı sergilere baktığımızda, yılda kişisel sergi açan bir tek kadın sanatçının olduğunu görüyoruz.” değerlendirmelerini yaptı.

Türkiye’de de durumun çok farklı olmadığını anlatan Arapoğlu, “Türkiye’de de bu uzunca zaman böyleydi. Aynı akademideki gibi, sanatta da erkek egemen bir profil çizilmekteydi. 1990’larla birlikte kadın sanatçıların sayısında belli oranda artışa tanık olduk ve onlar uluslararası arenada bizi çok iyi temsil eden işlere imza attılar. Fakat hala ve hala kadınların sanatta ve akademide ve toplumsal hayatın tüm alanlarında temsiliyeti konusunda problem olduğunu düşünmekteyiz. O yüzden bu konuyu ne kadar görünür kılıp, farkındalık oluşturursak o kadar başarılı olabileceğimizi düşünüyorum.” diye konuştu.